Mırın pır xoşe dilo hayran lı
mülke bove.
I
Ahmet Kaya bizim ergenliğimizdir.
Ergenliğimiz bile ergenliğimiz değilken.
Ahmet Kaya bizim “tevhid-i tedrisat”ımızdır.
Sömürülen ve ezilenlerin tevhidi ve yine onların, küfrü, kavgayı, dayağı, zulmü
ve çaresini, ezcümle sınıf mücadelesini tedrisatı.
Ahmet Kaya bizim alçak estetiğimizdir. Aramızdaki
mesafe kılıç ile kını arasındaki kadardır. Bizim ondan ayrı düşmemiz kılıcın
kınından ayrı düşmesidir. Ayrı düşürenler, kınsız kılıcın ceremesini çekmeye
ahdetmiş olanlardır.
Bizim onu sevmekte çıkarımız vardır. Zira
biz, çıkarsız ve koşulsuz sevmeyiz.
Ahmet Kaya bizi hayata ve ölüme örgütleyen
adamdır. Aslında biz, gizli bir Ahmet
Kaya partisine üyeyiz. Hepimizin sakalı
vardır.
Sakalında bit olanlarımız merkez
komitedendir.
II
Ahmet Kaya bizim ahlakımızdır.
Yârimizin zülfünü devrimcileştiren adamdır.
Gözlerine bakmaya kıyamadıklarımız, bize
ondan yadigâr gibidir ve ille uzaktadırlar. Biz, her kekik kokusu duyduğumuzda,
efkârlanırız.
Biz yârimizi her sabah denizden esen
meltemlerle aldatır, günde üç paket sigara, bir büyük rakı içeriz. Ahmet Kaya
bizim serseriliğimizdir.
Ahmet Kaya askerde gizli, dağda açık
generalimizdir.
III
Ahmet Kaya bizim Zülfü Livaneli’ye karşı
efsunumuzdur. Ahmet Kaya “halk denizinde bir dalga”, Zülfü Livaneli o dalganın
düşmanıdır. Zülfü Livaneli Mustafa Kemal, Ahmet Kaya Çerkez Ethem’dir. Zülfü
Livaneli “Yahudi filozoflarını(?!)” okur, Ahmet Kaya, Marx’ın 11. tezini.
Ahmet Kaya bizim Ruhi Su’ya karşı
panzehirimizdir. O, halkın, kaderini kendi eline alması, kitapsız bilmesidir.
O, bağlamanın öfkesidir.
Nazım enfarktüsümüz, Deniz-Mahir-İbrahim
aritmimizse Ahmet Kaya taşikardimizdir... Bir cebinde kenevir tohumu...
Bir zengin çocuğuna salladığımız ilk küfür
onun yüzü suyu hürmetinedir.
IV
Ahmet Kaya bir kaldırım kenarına oturup yediğimiz somun ekmek değilse hiçbir şey değildir.
“Yarılan ekmeğin buğusu” kimin ağzından
çıkmış olursa olsun Ahmet Kaya’nın hanesine yazılıdır. “Şiir yazanın değil,
okuyanındır.”
Kaldırım kenarına çöreklendiğimiz vakit doğan
çocuklar askerde, nöbette, 18 yaşında, Ahmet Kaya söylerler. Torna tezgâhında,
15 yaşında, Ahmet Kaya söylerler. Arka mahallede, 13 yaşında, Ahmet Kaya
söylerler. Ahmet Kaya söyleyene gökte hûlle, yerde kavga biçilir.
Ahmet Kaya “...sanayinin, tarımın, ticaretin
ve sömürgeciliğin sonucu olan üretici
güçler ve geçim araçları kütlesini makinelerle, kimyasal ve öteki
kaynaklarla sınırsızca genişletme
olanağı...” değilse nedir?
Değilse, “herkesin bilincinde ya da
duygusunda, tüm tarihsel gelişmenin sonucu oldukları için hiçbir kanıt gerektirmeyen, bazı yadsınamaz”
ilkelerdir.
Ama illa ki ilkel komünalizmin reddidir. O
“...makineleşmenin ve öteki
icatların toplumun bütün üyelerine verdiği çok yönlü bir gelişme, mutlu bir
yaşantı vaadi”dir. Ahmet Kaya’nın dedesi
tarlada köylü, babası fabrikada işçi, kendisi varoşta emekçidir.
Ahmet Kaya “yarı feodal, yarı sömürge”dir.
V
Ahmet Kaya kolektif bilincimizin devrimci ıslığıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder