
Hoşçakal köprüsünde bir kız öptük dudağından; hançerlendik o akşam, biz öldük Ahmet Abi!
Denizlere hep uzaktan baktık. Girmeye önce bahtımız elvermedi, sonra yüreğimiz. Bir gün elimizden bir tutan çıktı, deniz olduk o akşam, ölüverdik Ahmet Abi!
Bir güzel bulut indi ovaya, bir mensur
şiir oldu tarlalar. Tarlalar buluta kavuştu ya; dağlar denize kavuşamadı...
Denizlere hep küs baktık.
Kinimizden değil, sevdamızdan. O denizler bir vuslatı çok gördü bize...
Yoksa bunlar deniz değil de
karasuları mıydı?
Öyleyse biz ölmeyelim de kim
ölsün Ahmet Abi!
Biz aslında her şeyden evvel seni
sevdik. Yağmurda saçak altında cigara içen kızlar sana olan sevdamızdan
nasiplendiler.
Her yanan cigaradan bir nefes de
senin için çektik Ahmet Abi.
Mazlumun yanından zalimin yanına
kaçanlara inat, Türkçe bildiğimize sırf senin hatrına şükrettik. Yoksa bu zalimlerin
dili kendilerine kalsın!
Biz kavga etmeyi de ağlamayı da
senden öğrendik. Yaramıza tuz basmayı da.
Balıksa yedik, rakıysa içtik. Hapisse yattık, voltaysa attık. Öldürmekse öldürdük, ölmekse öldük.
Biz öldük Ahmet Abi!
Korsan yürüyüşlerde öldük, mahpus
damlarında öldük, düştüğümüz çukurlarda öldük, fırtınalı bayırlarda öldük!
Ya sen ne demeye öldün Ahmet Abi!
Bu mahallenin nesini beğenmedin de öte yana taşındın?
Bak biz kalakaldık hoşçakal
köprüsünde, bulvar otellerinde, üniversiteli genç kız uykularında...
Öksüz kaldık Ahmet Abi!
Başımızın hafifçe yana eğikliği, yârimizin
omzunun çukuru, zalimin zulmüne hıncımız, yaşlımız, gencimiz, hep öksüz
kaldı...
10 dakika sigara molası dediydin
abi.
Tam 12 yıl oldu!