“Gönül bir gemidir sen
dümenisin
Yelken
açmak ister bu dervişlerin”
Âşık
Virani
Söyleten
Allah, söyleyen Peygamber, söylenen Kur’an’dır ve söylemenin kıyam ile kılıçtan
ari bir anlamı yoktur.
İslamî
kesimlerin hâlâ bu hakikati tartışmaya açıyor olmaları anlaşılır bir durum
değildir. Söz konusu hakikat ancak kıyam ile mümkündür ve tanımlıdır. Allah’ın,
Peygamber’in ve Kur’an’ın “insan” donunda kavranması hatalıdır, esas
tartışılması gereken burasıdır.
Bugün
insan nedir? Aydınlanma ve modernizmin icat ettiği bir sahte tanrıdır.
Yahudilerin çok sayıda tanrısı vardır ve Yehova bunun en yücesidir. Yehova’nın
isminin değiştirilip “insan” yapılması ve hiyerarşik olarak Allah’ın onun altına
yerleştirilmesi, Yahudileşme temayülüdür.
“Evrenin
sırrı matematiktir” deyip ebced ilmine dalmak ve İslam’ı oraya bükmek, yontmak
ciddi bir hatadır. Matematik nihayetinde sayılan ve çitlenen koyunlardır.
Matematik ve geometrinin merkezde durduğu masonizm ise enisonu taş ustalığıdır.
İslam’ın buraya bükülmesi, saray duvarlarının sağlamlaştırılması ve beşerin
koyun misali bu saraylara bağlanmasını ifade eder.
Yahudilik
ile Hristiyanlık arasındaki kavga biraz da Antik Mısır ile Antik Elen’in
kavgasıdır. Küçük adaların, küçük kabilelerin federasyonu felsefî tartışmaları
da belirler Elen’de. Benzer bir durum Nil Nehri’nin böldüğü toprakların
bütünlüğü ve piramitlerin gölgesinin sakin kalması meselesi için de geçerlidir.
Bütün antika tartışmalar bu iki büyük dini de etkiler. Filistin Elen işgali ile
Hristiyanlığın rahmi hâline gelir. İslam ise Hristiyanlık ve Yahudilik
geriliminde bir devrim olarak doğar, var olur. Dindiği, diz çöktüğü,
sakinleştiği, yerleştiği anda bir kolunu Hristiyanlığa bir kolunu Yahudiliğe
kaptırır. Esasta din dışı ve din karşıtı bir hareket olarak doğan İslam, zamanla
sarayın resmî, formel ideolojisine dönüşür. Demek ki saraylar yıkılmadan İslam
var olamaz.
Hristiyanlık
“Yahudiliğin” Yahudilik de “Hristiyanlığın bir karikatürü” der İslam’a. Her
ikisi de paganizmle hesaplaşırken İslam üzerinden kavga ederler. Bu kavga içinde
kimi Müslümanlar Kur’an’ı bizatihi Hz. Muhammed’in yazdığına kani olur, kimileri
de Allah’ın antropomorfizmine.
İslam
üzerinden kavganın amacı, İslam’ı kendi hizalarına getirmek içindir. İslam bir
kabilenin ilahiliğine, beşerin kutsîliğine kılıç çalma pratiğidir. Yahudilerin
ve Hristiyanların asla affedemedikleri bu kılıçtır. Kılıcın kına sokulması için
birileri Araplığına, Farslığına ya da Türklüğüne ikna edilir birileri de insan
olarak zillullah olabileceğine.
Hristiyanlık
tarihi baba-oğul-kutsal ruh üçlüsünün hiyerarşisi ve neliği üzerinedir. Vaftiz
ve aşai rabbani ayini üzerinden çok sayıda ihtilafa ve yol ayrımına tanık
olunmuştur. Her iki ritüel de süreç içinde Farisîlerin tefelerini yırtıp atan,
servet masalarını tekmeleyen İsa bir kez daha çarmıhlansın diyedir.
Hiza
insandan yana çekiliyorsa, orada kasıt hizayı çekenin maddî çıkarlarıdır. Hz.
Ali’nin hizanın hakikatten yana çekilmesi ile ilgili vurgusu bu noktada
manidardır. Demek ki Ali ve Ehl-i Beyt tam da bu nedenle tasfiye edilmiştir.
Peygamber’in ocağını çökertenler, ordularını “peygamber ocağı” olarak vaftiz
etmenin yolunu bulmuşlardır.
Bazılarına
vahiyden önce bazılarına göre vahiyden sonra, Peygamber kayalıkların üzerine
çıkıp intihar etmek istemiştir. Birinci iddia sahipleri Muhammedciler ikinci
iddia sahipleri Allahçılardır. Ama her ikisi de kıyam ve din için belirli bir
başlangıç noktası belirlenmesi gayreti açısından ortaktır. Peygamber’i yardan
aşağı düşerken tuttuğu yar elidir kılıç.
Aradan
kılıç ve kıyam çekilince, Allahçılar dini Kur’an, Muhammedciler Hadis üzerinden
inşa etmişlerdir. İnşa pratiğinde kılıç ve kıyamın olmaması temel şarttır.
Peygamber sonrası Allah’ın varlığı ile Kur’an’ın Allah’ın kelâmı olup olmadığına
dair tartışmalar kılıçsızlığın ve kıyamsızlığın ürünüdür ve nafiledir. Bugünkü
Müslüman’a kılıç ve kıyam tarihi değil, bu tartışmalar ve tartışmaların ürettiği
fıkıh, kelâm birikimi kalmıştır. Söz konusu birikim her daim pazarda karşılık
bulmuş, bu malın alıcısı da satıcısı da hiç eksik olmamıştır. Aklı, nakli ve
kalbi karşı karşıya getirenler kılıçsızlığın kurbanlarıdır. Akla güzelleme
yaparak İslam’ı belirli liberal güçlere hoş göstereceğini zannedenler bu kılıcın
keskinliğini unutmuş gibidir.
19’culuk
gibi teşebbüsler, salt meseleyi Allah’ın varlığını ispatlamaya indirgemiştir. Bu
ispat arayışı, Allah’ın anbean kendi mevcudiyetine dair deliller sunmasını
silmekle sonuçlanacaktır. Kıyamsız ve kılıçsız, Allah Kur’an’da, Kur’an da
Peygamber’de ölür.
Allah’ın
fani bir varlık olarak insana ve onun aklına ispatlanmaya ihtiyacı olmasa
gerektir. Bu türden bir ispat gayreti insanın Allah değil, Allah’ın insan önünde
diz çöktürülmesidir. Sırf insan için var olmaya indirgenen Allah kulluğun değil,
özgürlüğün tanrısıdır ve bu öz insanın kul değil köle hâlidir.
Allah’ın
ve Kur’an’ın tartışmaya açılması Muhammed’in olmaması, O’nun kılıcının ve
kıyamının yeryüzünden silinmesi ile ilgilidir. Yahudi’ye yaranmak için Allah’ı,
İsevîye yaranmak için Muhammed’i tartışmaya açmak Müslüman’a temel ayıracı,
kıyamı ve kılıcı, unutturmuştur. Bu unutmada, Yahudi-Hristiyan’a öykünerek belli
noktalarda muktedir olanların zihinleri kendi hesapları için silmelerinin de
payı büyüktür.
İslam
ordularının doğu kapısı Kûfe, batı kapısı Şam’dır. Doğuda mecazî olarak olan
aslında Yahudilik, batıda olan Hristiyanlıktır. Muaviye’nin Beyaz Saray’ı
Bizans’a göre şekillendirilmiştir. Belki de Hz. Hüseyin’i gizde Kûfe’ye çağırıp
satan da Yahudiliktir. Yahudilik ile Hristiyanlık arasındaki ezeli rekabet ve
kavga İslam içi kavgayı tetikleyen ana unsurdur. Kıyam ve kılıç nihayetinde
Kerbelâ kumuna gömülmüştür.
İslam,
Hristiyanlık ile Yahudilik arasında süren kadim kavganın ortasına konulmuş
kılıçtır. Savaş da barış da ondadır. İslam’ın uzandığı yerlerde Hristiyan ya da
zahirî de olsa Yahudilerin Müslümanlaşması tam da barışın tesisinin İslam ile
mümkün olabilmesi ile ilgilidir. Zevahiri kurtarmak adına, saf Müslüman olmak
için, “Hristiyan ve Yahudi olandan uzaklaşalım” diye merkeze kilitlenmekse,
savaştan kaçmaktır.
İnsan
ölünce vücuttaki kan kalbe toplanır. Demek ki arınma (tezkiye) adına İslam’ın
değdiği yerlerden uzaklaşmayı politika zanneden bir tür İslamcılıkta esasen
İslam ölüdür. Kanın toplandığı kalb, Mekke-Medine, Kur’an, Muhammed, Hadis ya da
saf sahabî pratiği olabilir. Kan işlemiştir ve elbette ki kirlidir. Kirli kandan
kurtulmak isteyenler, ellerini hiç kirletmek istemeyenlerdir.
Böylesi
bir ispat için Kur’an’ın araç olarak kullanılması daha da sorunludur. Böylelikle
Kur’an kitaplardan bir kitaba dönüşecek, giderek tefsir-meal Kur’an’ın yerine
ikame edilecek, “asıl Kur’an bu” denilecektir. Esas mesele, herkesin küçüklükten
itibaren Kur’an dersleri alıp O’nu kendi dili ve sentaksından okumasıdır belki
de. Tefsir-mealciler, Kemalist diktatöryanın ürettiği bir marjinal sektör olarak
iktisadî ve sosyolojik bir marazdır aslında. Dolayısıyla kendilerine fazla anlam
ve değer vehmetmemeleri gerekir.
19’culuk,
bilimcilik denilen hastalığın kabul edeceği bir Kur’an yazmaktadır. Allah’ın
gene insan denilen faninin bilimine kapatılması doğru değildir. Allah sadece
insana göre, insanca ve insan için var olan bir şey olmamalıdır. İnsan için
zorunluluklar, ihtiyaçlar ve tercihler vardır. Maddiyattaki sıra budur.
Dolayısıyla Allah’ın varlığı, Peygamber’in kulu ve elçisi oluşu, Kur’an’ın ilahi
kelam olma vasfı ancak maddî zorunluluklar düzeyinde anlaşılabilecek
gerçeklerdir. Amerika’ya göç edenin İslam’ı Amerikalılara uyumlu kılmak zorunda
kalması kaçınılmazdır. 19’culuk Amerikan vizesi, insancıllaşmış Kur’an ve
kılıçsız İslam’dır. Bilgisayarın görüp gösterdiğine tapmayı Müslümanlık saymamak
gerekir.
İnsan
denilen aslında Yahudi-Hristiyandır. Bu gelenekte İsa’yı silen tarikatlar Eski
Ahit’e, Tanrı’yı geri plana iten Yeni Ahit’e abanırlar.
Hz.
Muhammed Allah’a, vahye ve risalete ancak kıyam ile erişebilmiştir. Karanlık
perdelerin yırtıldığı an kıyam anıdır. İslam’da ise Allah, Muhammed, Kitap
teslis değil tevhidle anlamlıdır. Tevhidî mücadelenin kulu olan her Müslüman
için söz konusu üçlü içe ve dışa dönük devrimci bir kavgada tanımlıdır.
Kıyam
eden, samimi ve hakiki bir akıl ve yürekle hedefe kilitlenen her insanın
ulaşacağı gene Allah olacaktır. Bu insanın eylemli sözü, sözlü eylemi bir
“Kur’an”, devrimci kolektifi ise bir “Muhammed” illaki bulacaktır. Bundan
gayrısı namümkündür, Allahsızlıktır, Kitapsızlıktır, Nebisizliktir. Bunlarsız
akıl ve kalb samimi ve hakiki olamaz.
Tasavvuf
her türlü din dışı unsurun İslam’a ısındırılması pratiğidir aslında ama zamanla
İslam’ı ikame etmiştir. Hakikatin kılıcı kına sokulunca kula manevî planda ölüme
örgütlenmek düşmüştür. Bu zamanla İslam ve hakikat için asla ölmeyecek ve sadece
kendisi için yaşayacak insanların bahanesine dönüşmüştür.
Hristiyanlık
ile Yahudilik arasına konan kılıçtır İslam. Kılıçsız, İslam ya yoktur ya da
diğer iki dinin güç imkânlarına örgütlenmiş olarak var olabilmektedir.
Eli
baltasız, asasız, kılıçsız olana Allah görünmez, konuşmaz, yoktur. Yok olana
bağlanan, Allah’ın kudretini sömürmek için ya Muhammed ya da Kur’an’ı kullanır.
Sonuçta elde sadece bir harf ve bir rakam kalır. İbrahim baltasız, Musa asasız,
Muhammed kılıçsız, yoktur. “Biz ne Yahudiyiz ne İsevi, İbrahim dinindeyiz.”
diyen Kur’an’ın İslam’ında baltanın, asanın işlevi kılıçta mevcuttur.
Parçalamak, ayırmak ve kesmek tevhidî mücadele için şarttır. Dolayısıyla
Allah’la, Peygamber’le veya Kur’an’la bireyliği üzerinden belirli bir empati ve
ilişki kuranın yok ettiği bu tevhidî mücadeledir. Birey ve insan merkezinden
Allah ulaşılamaz, Peygamber izlenemez ve Kur’an (Alâk suresine atfen) okunamaz.
Ulaşmak,
izlemek ve okumak için mülkiyetin karşısında fakir olmak şarttır. Aradaki
perdelerin yırtılacağı kolektif huruc için dervişlik emri bil maruf’tur.
“Fukara” anlamında dervişlerde tahta da olsa bir kılıç vardır ve nefsle,
mülkiyetin kara perdesiyle mücadele esastır.
Allah’a
ulaşılamaz, O’nunla bir olunamaz. Ulaşmak ve olmak ancak sonsuzda mümkündür.
Tasavvufun sonsuzluğu ânda bulması iç cihadın imkânlılığını gösterir. Ama
sonsuzluk gene de Allah’a mahsustur.
“Efendim
efendim canım efendim
Ben
senin kulunam sen benim sultanım.”
Âşık
Virani